RUH NEDİR ?
İnsanlık, dünya üzerinde var olup akıl yürütmeye başladığı andan beri hep ruhu tartışmış fakat herkesin üzerinde ittifak ettiği bir sonuca varamamıştır.
Kuantum Fiziği ve evren bilimi gelişene kadar bilim adamlarının tamamına yakını madde üzerinde yoğunlaştıkları için hep materyalist düşüncenin etkisinde kalmış, soyut kavramlar olan Tanrı, ruh ve öz benlik gibi konulara itibar etmemişlerdir. Halen günümüzde de materyalist bilimcilere göre, bir şeyin bilimsel olabilmesi için fiziksel boyutu ve laboratuarda denenebilir olması gerekir. Yani madde kökenli olması icap eder.
Halbuki, çevremizde bu tarife uymayan pek çok realite var ki, biz bunları bu tarife uymuyor dolayısıyla bilimsel değiller diye ret mi edeceğiz? Bugün bilimden nasibi olmayan en basit kişilerin dahi bildiği üzere yer çekimi kuvveti, manyetik alanların varlığı ve etkileri, duygular, düşünceler ve daha saymakla bitmeyecek pek çok soyut kavramı bugünün bilim tarifine uymayan soyut kavramlar diye yok mu kabul edeceğiz? Mesela, demirden mamul iki mıknatısı yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan manyetik alanın çekim gücünü bildiğimiz halde bunun elle tutulamaması, katı, sıvı veya gaz şeklinde olmaması, fiziksel boyutlarının bulunmaması nedeni ile bilimsellik tarifine uymuyor diye bu manyetik gücü doğuran demir parçalarını bilimsel kabul edip, ortaya çıkan manyetik gücü bilim dışı mı kabul edeceğiz? Materyalist bilim halen bu tip saplantı ve çelişkiler içinde olduğu için pek çok realiteyi ret etmektedir. Yüzyıllar önce bilimsel açıdan doğru olan şeyler günümüzde birer hatadan ibarettir; bunlar da bir gerçektir.
Günümüzde insanlar ya bilimsel bilgiye sahip ama tinsel (ruhani) açıdan cahil, yada tinsel bilgiye sahip ancak bilimsel açıdan cahil, yada her iki konuda da cahil oldukları için soyut kavramlar, özellikle ruh kavramı hep farklı şekilde anlaşılmakta ve farklı şekillerde tartışılmaktadır. Bu tartışma ta kadim dönemlerden beri de böyle devam etmiş ve etmektedir.
ESKİ ÇAĞLARDA RUH
Eski çağlarda ruh ve doğa birbirinden ayrı şeyler değildi. Eski insanlara göre, doğadaki her şey, taşlar, dağlar, bitkiler, yeryüzü, gökyüzü, hayvanlar yani her şey canlıydı. Bu canlılar kutsal bir enerji ile doluydu. Doğada tanrının kendisiydi, dolayısıyla da ruhun varlığına inanıyorlardı. Onlara göre; varoluşa ve var olan her şeye yansıyan ruhun meskeni boşluktu.
ESKİ YUNAN'DA RUH
Aristo'ya Göre Ruh
Aristo'ya göre ruh, bir maddedir. Fakat bizim bildiğimiz hareket ve güç yasalarına tabi sıradan bir madde olmayıp özel bir maddedir. Bu özel madde kendisi hareket etmese de bedenin eylemlerini belirleme ve kontrol etme gücüne sahiptir. Beden potansiyel olarak aktif, gerçekteyse hareketsizdir. Ancak ruhun yönetimiyle hareket eder ve eylemler gerçekleşir. Beden, ruh olmaksızın hiç bir şey ifade etmeyen yoğunlaşmış büyük bir enerji kütlesidir. Böylece Aristoruhun var olduğunu kabul ediyor ve kendisi hareket etmediği halde tüm canlıların hareket etmesinin bir nedeni olduğunu savunuyordu. Kütlesi olan şeyler dışındaki, şeylerin de (ruhun) gerçek olacağına inanıyordu.
Aristo'ya göre ruh, bir maddedir. Fakat bizim bildiğimiz hareket ve güç yasalarına tabi sıradan bir madde olmayıp özel bir maddedir. Bu özel madde kendisi hareket etmese de bedenin eylemlerini belirleme ve kontrol etme gücüne sahiptir. Beden potansiyel olarak aktif, gerçekteyse hareketsizdir. Ancak ruhun yönetimiyle hareket eder ve eylemler gerçekleşir. Beden, ruh olmaksızın hiç bir şey ifade etmeyen yoğunlaşmış büyük bir enerji kütlesidir. Böylece Aristoruhun var olduğunu kabul ediyor ve kendisi hareket etmediği halde tüm canlıların hareket etmesinin bir nedeni olduğunu savunuyordu. Kütlesi olan şeyler dışındaki, şeylerin de (ruhun) gerçek olacağına inanıyordu.
Aristo, özel bir maddeden ibaret olduğunu iddia ettiği ruhun, bedeni hareket ettirdiğini ancak kendisinin bir bedeni olmadığını dolayısıyla hareket etmediğini söylüyordu.
Platon'a Göre Ruh
Plato, Aristo'nun hocasıdır. Platon, Aristo'nun madde temelli ruh görüşüne katılmıyordu. Kendisi maddenin ötesinde var olabilen bir ruh kavramını benimsemişti.
Plato, Aristo'nun hocasıdır. Platon, Aristo'nun madde temelli ruh görüşüne katılmıyordu. Kendisi maddenin ötesinde var olabilen bir ruh kavramını benimsemişti.
Platon'a göre ruh; saf, değişmez, yalın, görünmez, tutarlı ve ölümsüzdü. Ruh mantıklıydı, bütün gerçekliği net bir şekilde görebiliyordu. Platon ruhun bedenden ayrı bir şey olduğunu düşünüyordu. Ancak yine de bedende bulunduğunu sanıyordu. Ruh her ne kadar soyut bir madde olsa da, tıpkı somut maddeler gibi asla evrende yok edilemez diyordu. Ona göre ruh, ebediydi.
Platon, bir bedende olması nedeniyle ruhun bozulacağını, kirleneceğini fakat her şeye rağmen yok edilemeyeceğini ve ölümsüz olduğunu söylüyordu. Ona göre ruhun kötülüğü bedene zarar veremez, bedenin kötülüğü de, bedeni yok etse dahi ruha zarar veremezdi.
Buda'ya Göre Ruh
Buda zamanındaki bilginlerin ve alimlerin ruha sorgulamadan inanmalarının aksine şüpheyle yaklaşıyordu. Buda deneysel olarak test edebileceği her şeyi sorguluyor, test edemeyeceği şeyleri de sorgulamıyor ve ret ediyordu. Yani kanıtlanamayan her şeyi yok sayıyordu. Dolayısıyla varlığını deneyimle kanıtlayamadığı ruhu da yok sayıyordu.
Buda zamanındaki bilginlerin ve alimlerin ruha sorgulamadan inanmalarının aksine şüpheyle yaklaşıyordu. Buda deneysel olarak test edebileceği her şeyi sorguluyor, test edemeyeceği şeyleri de sorgulamıyor ve ret ediyordu. Yani kanıtlanamayan her şeyi yok sayıyordu. Dolayısıyla varlığını deneyimle kanıtlayamadığı ruhu da yok sayıyordu.
Budizm, ruhun varlığına inanmamasına rağmen ruh göçüne yani reaknasyona inanıyordu.
DİNLER AÇISINDAN RUH
Özellikle batı dinlerinde ruh, kendisini yaratan Tanrı'nın kararı gereğince cennette veya cehennemde yaşar, tek bir ömür için yeryüzüne iner ve indiği bedenin ölümüyle de sonsuza dek yerine döner. Batı dinleri ölümden sonra dirilişi kabul eder, fakat ruh göçünü yani reaknasyonu kabul etmez.
İslam dinine göre, ruh için; can , canlılık, Cebrail şeklinde tanımlar getirilmişse de kesin bir tarifi yoktur. Ruhhakkında yazılan, anlatılan şeylerin hepsi daha ziyade ilahiyatçıların ve tasavvufçuların kişisel yorumu ve kaynağı kesin olmayan hadislerdir. Bu görüş ve yorumlara göre ruh, bir ruhsal (ilahi) enerjidir. Anne karnındaki cenin belli bir döneme girdiğinde ruh bu bedene girer ve anne karnındaki gelişim döneminden başlayarak bedenin ölümüne kadar bu bedeni yönetir. Bedenin ölümü ile bedeni terk ederek sonsuz yaşam yerine, boşluğa göç eder. İslam anlayışına göre, her insanın bir ruhu vardır. Bu ruh tekrar dünyada başka bir bedene girmez, yani ruh göçü dediğimiz reaknasyonu genelde diğer dinlerde olduğu gibi İslam din adamları da reddeder. Fakat bu konu ilahiyatçılar arasında tartışmalıdır.
Kuran'da ruh kelimesi değişik anlamlarda bir çok ayette geçmesine rağmen, ruhun ne olduğunu açıklayan hiçbir ayet yoktur. Bizim konumuz ile ilgili tek bir ayet ise, 17/150 İSRA SURESİ 85. AYET'i "Ve sana ruhtan sorarlar. Dedi ki:"Ruh Rabbimin emrindedir ve size ilimden sadece az bir şey verilmiştir" bu ayetten de anlaşılacağı üzere ya insanlara ruh hakkında bilgi verilmek istenmemiş, yada ileride Kuantum Kuramlarına göre açıklamaya çalışacağım üzere ruh kavramını, o günkü insanların bilgilerinin bu karmaşık düzeni kavrayabilecek düzeyde olmaması nedeni ile daha net bir açıklama getirilmemiştir. İşin aslını Allah bilir.
Neticede bütün dinlerde ruh kavramı sadece inanç olarak benimsenmiş, fakat somut bir açıklama yapılamamıştır; yapılan açıklamalar da kişiseldir.
Madde üzerine inşa edilmiş olan klasik fizik kuralları ile uğraşan materyalist bilim adamları ise sadece somut şeylere kafa yormuş , soyut olan kavramları bilim dışı diye reddettikleri için ruh kavramını da reddetmiş ve bu konuyla uğraşmamıştır. Ancak filozoflar ve din adamları bu konuda kendilerine göre bazı açıklamalar getirmeye çalışmıştır. Bu grupların dışında kalan tüm insanlar da bunu sadece bir inanç olarak yaşamlarına katmıştır.
Düşünce de soyut bir kavramdır. Düşünmeden somut bir şeyi ortaya çıkaramayız. Demek ki, soyut olmadan somut olmuyor. İkisini birbirinden ayrı düşünmek hataların en büyüğüdür. Einstein bile "İnançsız bilim, bilimsiz inanç olmaz" demiş. Bugüne kadar sadece somut kavramları dikkate alan bilim ve bunun ortağı ve işbirlikçisi sanayileşme bizleri kendi kurduğumuz tuzağa düşürmüş ve dünyada gelinen noktada nüfusun %10'dan azının çok iyi yaşadığı, %90'dan fazlasının sefalet içinde olduğu bir dünya düzeni ortaya çıkarmıştır. Sömürü bilimin hizmetçisi haline getirilmiştir. Sadece somut nesneler üzerine inşa edilen bilimin dünyayı getirdiği nokta budur.
Kuantum fiziğinin ortaya çıkması ile maddenin anlamı değişmiş, klasik fiziğin pek çok kuralı yerle bir olmuş ve somut ile soyut olan iç içe geçmiştir. Artık soyut olan pek çok şey Kuantum Fiziğine göre bilimsel kavramlar içine girmiştir.
Şimdi meşhur fizikçilerden Prof. David Bohm ve Dr. Fred Alan Wolf görüşlerinden yola çıkarak, soyut olan ruhkavramını Kuantum Fiziği açısından irdelemeye çalışacağım.
KUANTUM FİZİĞİNE GÖRE RUH
Kuantum Fiziğine göre ruhu tanımlayabilmemiz ve nasıl ortaya çıktığını kavrayabilmemiz için önce her şeyin kaynağı ve yaratıcısı olan adına boşluk denen uzay boşluğu hakkında bir fikir sahibi olmamız gerekir.
BOŞLUK
Fizikçilerin hesaplamalarına ve günümüzdeki görüşlere göre maddi evren, bundan 15 milyar yıl önce bing-bang dediğimiz bir patlamayla (genişlemeyle) hiçlikten yaratıldı. Bir teoriye göre de, bundan 20 milyar yıl sonra büyük bir çöküşle evrenin sonu gelecektir. Evreni şişmiş bir balon gibi düşünürsek; evrendeki galaksiler, yıldızlar, gezegenler balon yüzeyindeki birer şekiller gibi adacıklar şeklindedir. Bunların arasında boş alanlar ve kendi aralarında mesafeler vardır. Bu balonu üflemeye devem ettiğimizde balon yüzeyi daha da genişlemekte ve balon üzerindeki şekillerin arası açılmaktadır. Yani evren genişlemeye devam ettikçe galaksiler, yıldızlar ve güneş sistemleri arasındaki mesafeler de artmakta , evrendeki boşluk da büyümektedir.
Kuantum kuramına göre; galaksiler, yıldızlar, ve güneş sistemleri arasındaki bu boşluk aslında boş olmayıp, dalgalanma halindeki pozitif ve negatif enerjilerle doludur. Dolayısıyla bu boşlukta madde, anti madde, enerji, ruh, öz ve soyut parçacıklar gibi sıra dışı pek çok olguya rastlanabilir. Bu boşluk, bardağa dökülen bir gazozun veya coca colanın çıkardığı köpük gibi köpürerek madde ve enerji püskürtür.
Fizikçilere göre; boşluğun anlamı, kapalı bir kaptaki tüm madde ve enerjiyi çıkarmanız halinde geride kalan şeydir. Tüm enerjiyi ve maddeyi çıkarmanıza rağmen geride halen mucizevi şekilde bir şeyler kalır. Fizikçiler buna sıfır noktası enerji adını veriyorlar. Sıfır noktası enerji, Kuantum Fiziğinin getirdiği bir kavramdır. Yoksa klasik fizik bize sadece nesnelerin enerjisinin olduğunu öğretmiştir.
Werner Heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bir boşluktaki tüm enerjiyi ve maddeyi çıkarıp alsanız, hatta boşluğu mutlak sıfır (-273,3 derece) derecesine kadar soğutsanız bile, büyük miktarda enerji boşlukta kalacaktır. Bunun adına da Sıfır Noktası Enerjisi denmektedir. Bunu bir örnekle açıklarsak; bir sarkacı sallamaya başladığımızda sarkaç uzun bir süre sallandıktan sonra enerjisi tükenecek ve salınımı yavaşlayarak sonunda duracaktır. Yani klasik fiziğe göre durum budur. Oysa Kuantum fiziğine göre, sarkaç en hareketsiz halindeyken bile durduğu yerde gözle görünmez bir şekilde titreyecektir. Bu sarkacı mutlak sıfır noktasına kadar soğutsak bile bu titreşim devam edecektir. Kuantum titreyişi hiç kesilmeyecektir. Yani sarkaç, durmuş olduğu sıfır noktasında bile enerjiye sahiptir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder